DÜNDEN BUGÜNE YENİŞAR

( Prof. Dr. Mesut AKGÜL )

Torosların arasında bir yitik cennet. Küçük ve şirin bir Anadolu kasabası. Coğrafi olarak Akdeniz ve İç Anadolu bölgeleri arasında yer almasına rağmen Akdeniz iklimine göre daha sert ve soğuk, İç Anadolu ya göre oldukça yağışlı bir iklime sahip. Beyşehir Gölünün batı kıyısında ve Anamas Dağlarının doğu eteklerinde, ortalama 1150 m rakımlı küçük bir alüviyal ovaya, 1200-1800 m kuşağında oldukça gür ve zengin ormanlara, 1800-2900 m yükseklikleri arasında geniş mera ve yaban hayatı alanlarına sahip, harikulade bir coğrafya. Yüzlerce yıllık çam, köknar, sedir, ardıç ve meşe ormanları ile adeta bunların gölgesindeki tarım arazilerinde onlarca tarla ve bahçe ürününden oluşan kültür bitkileri ile oldukça zengin bir bitki koleksiyonu. Tarih içinde Sultanları kendine hayran bırakmış olmasına rağmen yıllarca unutulmuş bir yurt köşesi de olmuş.

Ne yazık ki güzelliklerin hep güzel kalması kolay olmuyor. Şüphesiz ki doğadaki tüm güzelliklerin insana dönük bir tarafı var. Zira onların takdir edilmesi, yaşanması ve yaşatılması gerek. Kim bilir ? belki de bizler her zaman ki bencilliğimizle öyle olmasını istiyoruz. Her şeyin, hemen bugün, bizim için ve bize göre olmasını arzu ediyoruz. Bu hoyratlığımızdan olsa gerek çevremiz ile ilişkilerimiz konu olduğunda yaşayan nesiller, hep atalarımızdan şikayet ederiz. Çünkü dünden bugüne kalan doğal güzelliklerin bir çoğu, atalarımızın elinin erişmediği yerlerdedir. Eğer toplumsal bir dönüşümü gerçekleştiremez isek yarınlara kalacak güzelliklerde, bizim elimizin ulaşmadığı yerlerde kalacak. Bu bilinçle olsa gerek, bugün, çevremizin, atalarımızdan kalan miras değil, çocuklarımızdan aldığımız ödünç değerler olduğunu anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz.

Derler ki, zaman unutmak için en iyi çaredir. Peki, her zaman unutmak çare midir ? Bazen gerekse bile her zaman unutmak şart mıdır ? Zamanı yaşayan bizler olunca, bazen zamanı çare olmaktan çıkarıyoruz. Unutulması gerekenleri sürekli hatırlarken, unutulmaması gerekenleri unutuyoruz. Sonra oturup çocuklarımıza buğulu gözlerle o eski günleri anlatıyoruz. Zamanın neleri çaldığını, alıp götürdüğünü. Veya hey gidi günler, nereden nereye diye başlayıp, ne sıkıntılar çekmiştik, ne kötü günlerdi diye devam ederek, çok şükür bu günlere diye bitirebiliyoruz sohbeti. Demek ki her şey değişiyor. Fakat değişimin iyiye mi yoksa kötüye mi olacağı değişimi yaşayanlara bağlı.

Her Yenişarlı’nın az veya çok, öyle veya böyle dinlediği eski hikayeler vardır. Yenişar’ı ve Yenişar da hayatı anlatan. Bire bir olmasa da rivayet odur ki kabilinden hatırlamaya çalışalım. Şöyle ki; köye inen ve uzun zaman insanların arasında yaşayan bir ceylan yavrusu anlatılır. Bir başka zaman bu dağlarda oğlakları alıp götürecek kadar büyük kartallardan, yayla yolunda karşılaştıkları ve kendilerine homurdanarak taş-ağaç atan ayıdan bahsedilir… Bir başkası, kasabanın hemen üzerindeki ormanlara, insan yürüyecek kadar bir yol açmak için günlerce uğraştığını, insanın o ormana girmekten ne kadar korktuğunu anlatır heyecanla. Ve o ormancı insanların 140 cm kuturunda tomruklar hazırlayıp, yalçın yamaçlardan nasıl çıkardıklarını anlatan hikayeler bilmeyenleri bile heyecanlandırır. Yaylalarda yüzlerce Yörük obasından bahsedilir ve o Yörüklerin yaptığı altın sarısı peynirlerden. Geriş kıyısındaki üzüm bağlarına günlerce odun çekip, birkaç hafta pekmez kaynatıldığını, sonra o pekmezleri insan boyu küplere doldurup evin bir odasına doldurduklarını duymayan yoktur. İnanabiliyor musunuz ? Belki elli yıl belkide daha uzun zaman önce parmak gibi, deve tüyü renkli üzümlerden bahsedilir. Hata birkaç karışlık üzüm salkımlarını son güz mevsiminde tavan arasına asarak kışa kadar sakladıklarını duyarız. Bir başkasının fasülye hasat mevsiminde Yörüklerden develer kiralayıp pazara fasülye taşıdığını anlatırlar.

Aslında her nesil farklı ortamlarda büyür ve farklı hikayeler dinler. Halbuki Yenişar da son yüzyıl içerisinde yaşananlar aslında herkese bir ekoloji dersi gibidir. Evet, bu coğrafyada yaşı bugün 80 den fazla olanlar, yukarıda anlatılanlardan çok farklı konular da anlatırlar çocuklarına. Açlık, yokluk, kıtlık ve zorluklar üzerine. Darı ekmeğini bulanların ne kadar şanslı olduklarını, oysa buraların birçok yere göre çok iyi olduğunu da ekleyerek. Çocukluğumda, batıdaki dağ köylerinin birinden gelen bir dede, o yıllarda bir miktar un bulmak için keçilerini getirdiğini, karşılığında değirmenden aldığı bir çuval unu sırtında, eliyle gösterdiği dağdan nasıl götürdüğünü anlatmıştı yaşlı gözlerle. Yine o insan, açlıktan meşe kabuğu öğütüp yedikleri için ölen komşularını anlatmıştı. İşte o insanlar, bu güzelim coğrafyada yaşamışlar ve o gayretleri ile o sıkıntıları atlatmışlardı. Ve o insanların, kasabanın 10 km batısındaki yaylaları dahi ekip, yazın bu mahsulü korumak için geceleri başında bekledikten sonra, gündüz kasabanın 4 km doğusundaki çayırlarda göğsüne kadar suya batıp, hayvanları için ot biçtikleri, akşam olunca da tekrar yaylaya arpa beklemeye gitmek için günde neredeyse 30 km yol yürüdükleri anlatılır buğulu gözlerle.

Acaba bu ve benzeri anlatılanlar, birer fantezi veya masalsı ihtiyar hikayeleri olabilir mi ? Sizi bilemem ve bu konuda gereksiz bir tartışma da başlatmak istemem. Fakat; şükürler olsun ki o kıtlık yılları yok. Fakat o cömert topraklar ve cennet doğa da artık yok ve bugün hala güzel olmasına rağmen o içimizde veya çevremizdeki güzellikler büyük ölçüde yok olmuş durumda. Bilirsiniz ki artık küpler dolusu pekmez kaynatan olmadığı gibi, sofrada gururla misafirimize ikram edebileceğimiz üzümümüz de yok. Bırakın darı ekmeği yemeyi, nice yemeklere burun kıvırdığımız oluyor. Elbette boşuna değil ”nerede o eski patatesler, mısırlar domatesler, peynirler…” serzenişleri. Veya “gitsin de gelmesin o günler” temennileri.

Yüz yıl… Bir asır sadece. Toplumların hayatı veya doğa tarihi açısından çok küçük bir zaman dilimi. Fakat var olmak veya yok olmak, ihya olmak veya kahrolmak, dünyayı cennetten cehenneme veya tersine çevirmek için yetecek kadar uzun bir zaman. Ne mutlu, bugün için güzellikler düşünenlere ve gayret sarf edenlere. Ne şanslı insanlar, her şeyden bir ders çıkaranlar ve aynı delikten iki kez ısırılmayanlar. Ve çok akıllı insanlardır, sahip olduklarının baki olmadığını ve kadrini bilmek gerektiğini bilenler.

 

Bu Web Sitesi En İyi 1024x768 Ekran Çözünürlüğü ve Gerçek Renkte Görüntülenebilir.
Webmaster: N.Yaşar Akgül

Web hosting by Somee.com